Yolculuk: 9.Bölüm
Eski Bir Dost
Ormanı geçip de Yaban’ın önünü kapatan dağların arasındaki geçitten geçip ilk defa Yaban’ı gördüğünde uçsuz bucaksız bir bozkır gibi gelmişti Elend’e Yaban. Koca bir hiçliğin ortasındaysa koca bir dağ: Yaban Dağı bütün heybetiyle yükseliyordu. Ama bu nefes kesici manzarayı fazla seyredememiş, Paladir durmaksızın dağın eteklerinden aşağı inmeye başlamıştı. Bu anıları tekrar tekrar düşünüyordu Elend. Paladir ile birlikte en son ormanın çıkışında kamp yapmışlar sonrasında durmaksızın Yaban’da ilerlemişlerdi. Şimdi ise aşağı yukarı bir günlük yolun sonuna yaklaşmış, bu engin bozkırın -kısmen- yeşil kalmayı başarmış son yerine: Yaban Dağı’nın eteklerindeki ormana varmak üzereydiler. Paladir ormanda Elend’i kurtardıktan sonra bağıra çağıra Elend’e çıkışmış yolun geri kalanındaysa elzem olmadıkça Elend ile konuşmamıştı. Gerçi Elend o konuşmasa dahi yüzündeki sert ifadenin düne göre az da olsa yumuşadığını görebiliyordu. Kaçtığına pişman mıydı? Evet. Peki bunu bir daha yapar mıydı? Emin değildi.
Biraz daha yürüdükten sonra -malum atları ormanın girişinde bırakmak zorunda kalmışlardı- Yaban’ın ortasındaki ormana vardılar. Elend daha fazla gidemeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Üstelik hava da kararıyor, iyice puslanıyordu. Paladir her ne kadar Elend kadar yorgun görünmese de -hatta hiç yorgun gözükmüyordu- “Burda mola vereceğiz.” dedi ve sırtındaki yükü yere indirdi. Elend bu teklife karşı çıkmadı ve derhal o da yükünü indirdi ve kendini bir tarafa atıp oturdu.
Hava kararmış Paladir ateş yakmıştı. Elend bulunduğu köşeden ateşin yanına gidip gitmemek arasında seçim yapmaya çalışıyordu. Her ne kadar üşüse de Paladir’in ona hala kızgın olup olmadığından emin değildi. Paladir göz ucuyla Elend’e baktı ve derin bir iç çekti, sonra “Buraya gel” dedi. Elend yavaşça ve temkinli bir şekilde ateşe yaklaşıp oturdu. Paladir bir süre Elend’in yüzüne bakmadı ve ateşi seyretti. Sonra Elend’e döndü ve “Neyden bu kadar korkuyorsun?” diye sordu. Elend cevap vermedi. Paladir yeniden iç çekti ve ateşin başından kalkıp biraz öteye gitti. Elend iyice yorulmuştu, ateşin biraz uzağına uzandı ve yavaş yavaş uykuya daldı…
Ani bir hisle titreyerek uyandı Elend. Yattığı yerden doğruldu ve etrafına bakındı. O sırada ağaçların arasından gelen hışırtıyı duydu sonra da iki parlak mor gözü. Gözler hızla karanlıkta kayboldu ama Elend o şeyi -her ne ise artık- hissedebiliyordu. Oturduğu yerden kalktı ve yavaş adımlarla hissettiği şeyin arkasından ilerlemeye başladı. Tam ona yaklaşmıştı ki “Nereye gittiğini sanıyorsun?” diye seslendi Paladir “Sahiden yeniden kaçabileceğini mi sandın?”. “Hayır, Paladir ben…” diye başlamıştı ki Elend Paladir onu susturdu ve “İlla seni bağlayıp bir esir gibi mi davranmam gerekiyor?” dedi. Elend yeniden o şeyi hissetti. “Senden tek bir şey istedim, rahat dur dedim!” diye devam etti Paladir. Hayır bu hissettiği az önceki şey değildi, daha büyüktü! “Ama sen hiç durmadan işimi zorlaştırıp duruyorsun!”. O şey Elend’in arkasındaki çalılardan dolanıp önce soluna sonra yavaşça önüne doğru dolanmaya başladı. “Sadece sözümü dinle, ve her şey daha kolay olsun!”. O tuhaf şey tam Paladir’in arkasındaki çalılıklarda durdu. “Paladir…” dedi Elend “Daha diyeceğim bitmedi!” diye sözünü kesti Paladir “Tek isteğim yerinde durman, buna uymak bu kadar mı zor?”. O şey -her ne ise- biraz geriye çekildi ve koşmaya başladı. “Paladir arkanda!” diye bağırdı Elend ve kendini bir yana attı. Paladir ne olduğunu anlamak için arkasını döndü ve devasa bir ayı üzerine atladı.
Ayı Paladir’i yere sermiş, üzerine çıkmıştı. Paladir’in suratına doğru kükredi ve pençesini vurmak için kendini biraz yukarı kaldırdı. Bu durumdan istifade eden Paladir hemen aradan sıyrıldı ve ayıdan kurtuldu. Kılıcını çekti ve iki eliyle tutarak savunma pozisyonu aldı. Ayı Paladir’e doğru döndü ve kükredi. Elend şimdi ayıyı daha net görebiliyordu fakat bir terslik vardı, bu şeyin bir kürkü yoktu! Karanlıkta yanılıyor olabilirdi fakat ayının mor gözleri olayı daha da ilginç kılıyordu. Ayı tekrar kükredi ve Paladir’in üzerine atladı. Paladir son anda kenara çekilerek kılıcı ile ayının pençesini kesti. Elend oldukça kanlı bir sahne olmasını bekliyordu fakat kırılmış dal sesleri gibi bir ses çıktı sadece, kan man yoktu. Bu tuhaf durum karşısında Paladir tedirginleşti ve “Olamaz!” dedi. Gözleri karanlığa iyice alışan Elend artık ayıyı tam olarak görebiliyordu ama bu bir ayı değildi! Bu şey birleşmiş dal ve sarmaşıklardan oluşmuş ayı görünümlü bir yaratıktı. Dal ve yaprakların arasından mor ışık hüzmeleri çıkıyor bunun dışında gözleri yine o mor ışıkla parlıyordu.
Ayı tekrardan Paladir’in üzerine doğru atladı fakat bu sefer Paladir yana çekilmek yerine kılıcını kavradı ve tam üzerine gelen bu ayı görünümlü dal yığınının kafasına sapladı. Ayı atlamanın verdiği güçle Paladir’i biraz geri itti ve yere yığıldı. Sağından solundan çıkan ışık hüzmeleri söndü ve gözleri karardı. En sonunda ise onu oluşturan dal ve sarmaşıklar dağıldı.
Paladir ayıdan geriye kalan dal yığınının arasından kılıcını çekip kınına soktu. Yığına baktı ve “Bu… bu imkansız!” dedi “O burada olmamalıydı…”. “Ne burada olmamalıydı?” diye sordu Elend. “Eski bir dost…” diye bir kadın sesi geldi ormanın içinden. Paladir tedirgin bir halde arkasını döndü. Az önce kınına soktuğu kılıcını hışımla yeniden çıkarttı ve “Buraya gel Elend!” diye seslendi. Elend hiç beklemeden doğruca Paladir’in arkasına geçti ve hissetti, Paladir yanlış yöne bakıyordu; o şey her ne ise arkalarındaydı. “Paladir…” dedi ama “Sessiz ol!” diye susturdu onu Paladir. “Hiç değişmemişsin. Hala o dediğim dedik tavır!” dedi bu defa ses. Elend yine hissetmişti, bu sefer sağ taraflarına geçti o şey ve o da istemsizce yüzünü o tarafa çevirdi. Gizemli ses hafifçe güldü “Yanındaki nerede olduğumu biliyor! Onu dinlemeni tavsiye ederim…” dedi ve yine sustu. Paladir merakla Elend’e döndü ve yüzüne baktı. Elend ne istediğini anladı ve o şeyin olduğu yönü işaret etti. Paladir şaşkınlıkla Elend’e baktı ve pozisyonunu değiştirdi. “Böyle daha iyi…” dedi ses ve Elend’in hissettiği şey yaklaşmaya başladı. Paladir kılıcı daha bir sıkı kavradı, hazırlandı ve çalıların arasından yine ayı gibi dallardan ve sarmaşıklardan oluşan, mor ışıklar saçan ufak bir tilki çıktı. “Vidnu bu… bu sen misin?” diye sordu Paladir. “Evet!” dedi tilki “İntikam istiyorum!” ve ortadan kayboldu.
“Kaç düşmanın var senin?” diye sordu Elend. “Benim sana daha iyi bir sorum var…” dedi Paladir “Onun kuklalarını nasıl hissedebiliyorsun?”. Elend sessiz kaldı ama içten içe sırının yavaşça açığa çıkacağını anlamaya başlamıştı. Son birkaç dakikadır ormanın içlerine doğru ilerliyorlardı. Paladir kılıcını indirmemiş tetikte bekliyordu. Elend ise Paladir’in çok gerisinde kalmamaya özen göstererek onu takip ediyordu. Biraz sonra sık ağaçların arasından çıkıp ufak bir açıklığa geldiler. Paladir “Bir şey hissediyor musun?” diye sordu. Elend kendini biraz zorladı fakat hayır, hiç bir şey yoktu. “Hayır.” dedi Paladir’e. Paladir açıklık boyunca ilerlemeye devam etti, açıklığın tam ortasına geldi. İşte tam o anda Elend bağırdı “Orda!”. Paladir kılıcını kaldırdı ve ona doğru atılan sarmaşığımsı şeyi biçti. Elend bir anda pek çok yerde pek çok şeyi hissetti, etrafları sarılmıştı! Paladir’e saldıran şeyin aynısı -ama başka bir tanesi- bu sefer arkasından fırladı. Paladir hızla arkasını döndü ve bunu da karşıladı.
Sarmaşığımsı şeyler Paladir’e her taraftan saldırmaya devam ederken, Elend bu şeylerin sadece Paladir’e saldırdığını fark etti. Şu zamana kadar karşılarına çıkan herkes Elend’i ele geçirmeye çalışmışken bu şeyler neden sadece Paladir’e odaklanmıştı? Elend bu düşünceler içindeyken hemen arkasında bir hırıltı işitti, arkasını döndü ve şimdiye kadar karşılaştıkları ayıya ve tilkiyle neredeyse aynı görünüme sahip bir kurtla karşılaştı. Kurt gerildi ve ileri atıldı. Elend kendini korumak için kollarını siper etmişti ki kurt Elend’in yanından geçerek doğruca Paladir’e saldırdı. Kurt ilerledi ve Paladir’in sağ bacağına dişlerini geçirdi. Acıyla inleyen Paladir sendeledi ve kılıcını düşürdü, sarmaşığımsı şey bu fırsatı değerlendirdi ve Paladir’in etrafını sararak onu yukarı kaldırdı. “Kaybettin Paladir!” diye aynı kadın sesi konuştu. Ses az önce Paladir’i yaralayan kurttan geliyordu. Elend ani bir panikle Paladir’in düşen kılıcını yerden aldı ve kurda doğru acemice savurdu. Kurt, biraz geri çekildi ve bu hamleden kolayca kurtuldu. Bu sefer kurt Elend’in üzerine atıldı ve onu yere serdi. “Elend!” diye seslendi Paladir sarmaşığımsı şeyden kurtulmaya çalışırken.
Elend, ağaçların arasından gelen başka bir şey hissetti… Bir insan? “Sana intikamımı alacağımı söylemiştim değil mi Paladir?” dedi aynı ses. Ses bu sefer kurttan değil, ağaçların arasından bir yerden gelmişti. “Seni orda bırakmak zorundaydım!” dedi Paladir. “Yanında götürebilirdin!” diye cevapladı ses, daha da yaklaşmıştı. Elend kurdun altında çırpındı ve kurtulmaya çalıştı. “Tek isteğim beni Nimron’a götürmendi!” diye devam etti ses, şimdi daha da yakındı. “Denemediğimi mi sanıyorsun?” diye cevapladı Paladir “Yol üzerinde Zeber beni buldu, daha fazla ilerleyemedim…”. “KES SESİNİ!” diye haykırdı ses ve Paladir’i saran şey sıkılaştı, artık ağaçların arasında bir silüet belirmişti. “Ya şimdi ya da asla!” diye içinden geçirdi Elend, üzerindeki kurdun bacaklarını kavradı ve dikkatini toparlamaya çalıştı.
Ağaçların arasından Paladir yaşlarında, Elend’den biraz daha büyük, genç bir kız çıktı. Elleri ağır gözüken demir prangalarla bağlanmış, buna rağmen sanki onlar yokmuşçasına rahatça hareket ediyordu. Gözleri sanki hiddetinden mor alevler saçıyor, elleri de tıpkı gözleri gibi mor ışıklar saçıyordu. Saçları uzun süredir bu ormanda yaşadığını belli edercesine dağınık ve karman çormandı. “Zebermiş, KORKAK! Sana güvenmiştim…” dedi kız “…Ama sen beni Yaban’da yalnız bıraktın!” “Elimde olsa gelmez miydim sanıyorsun Vidnu?” dedi Paladir “Seni Yaban’a bıraktıktan sonra her yerde öldüğün söylenir oldu!” Elend kurdun tuttuğu bacaklarını tüm gücüyle sıktı, ellerinden sarı ışık hüzmeleri ışıldadı ve kurt tıpkı biraz önceki ayı gibi dağıldı. Elend hemen yerden kalktı ve “Bırak onu!” diye bağırdı Vidnu’ya. Vidnu sakince Elend’e döndü ve “Paladir…” dedi “Yoksa bir büyücüyü daha mı Yaban’da ölüme terk etmeye geldin?” diye sordu. Paladir, ne olduğunu anlamayarak aşağısında olanları görmeye çalıştı. “Bırak onu dedim!” diye yineledi Elend. “Bir şey yapabileceğini mi sanıyorsun?” dedi Vidnu “Bu prangalar gücümü kısıtlıyor olabilir ama inan bana bu halimle bile bana karşı gelemezsin!” Elend, Paladir’i tutan sarmaşığımsı şeye dokundu ve tüm gücünü verdi, sarmaşığımsı şey de yine tilki gibi dal ve sarmaşıklara ayrılarak dağıldı. Vidnu şaşkın bakışlarla “İmkansız!” dedi. Onu tutan sarmaşığımsı şey dağılınca Paladir yere düştü, yaralı bacağına rağmen kendini toparladı ve kılıcını yerden aldı. “Sana zarar vermek istemiyorum!” dedi Paladir. Vidnu üzerindeki şoku henüz atlatamadığı için hala Elend’e ve dağılan dallara bakıyordu. “Vidnu…” diye seslendi Paladir. “Defolup gidin!” dedi Vidnu. Şaşıran Paladir “Sana yardım etmek…” derken Vidnu “Defolup gidin!” diye yineledi. Paladir tereddüt ederek yavaşça geriledi. “Kaybolun!” dedi Vidnu. Paladir Elend’in kolundan tuttu ve kılıcını kınına sokarak uzaklaştı.
Gün doğmaya başlamıştı. Elend ve Paladir, Vidnu’nun yanından ayrıldıklarından beri tek kelime konuşmamışlardı. Elend en sonunda dayanamadı ve “Paladir…” dedi “Vidnu ki…” ama sözünü yarıda kesti Paladir “Bu yüzden gitmek istemiyordun…” dedi. Elend sustu. “Bir büyücüsün…” dedi Paladir düşünceli bir şekilde. “Evet…” dedi Elend “Eğer Eldon’a gidersem beni öldürürler…” Paladir yere bakarak yürümeye devam etti. “Beni Eldon’a götürecek misin?” diye sordu Elend. Biraz düşündükten sonra “Bilmiyorum…” dedi Paladir “Bu kararı sanırım ben veremem…” Elend merakla Paladir’e döndü “Peki ne yapacaksın?” diye sordu. “Nimron’a gideceğiz…” dedi Paladir “Orada görmen gereken insanlar var…”
Share this content:
Yorum gönder