Yolculuk: 2.Bölüm
Levindan Ormanı
“O olduğuna emin miyiz?” diye sordu irice olan. “Tabi efendim,” diye cevapladı yanındaki kısa boylu tacir “Şüphe yok ki o Fırtına Kılıçtı!” Fırtına kılıç lafını duyunca uzun boylu tacir dün gece kopan bileğini ovuşturdu. “O şerefsiz hariç bu kadar hızlı kılıç çekip tek hamlede bir bileği koparabilecek tek kişi yok,” diye söylendi. “Ulan Paladir, bu sefer işime burnunu sokmayacaksın, HAYIR! Senin gibi Ostardlı bi garibana bu ödülü kaptıracak değilim.” diye kendi kendine söylendi irice olan adam. “Elbette efendim elbette! O ne idüğü belirsiz taşralı Paladir sizin gibi asil bir Karpenon (güneydeki bir liman şehri) Süvarisine, Yorulmaz Talik’e karşı ne yapabilir ki?” dedi kısa boylu tacir. “Yalakalık sevmem!” diye cevapladı Talik “Öte yandan o kızı elinizden kaçırmasaydınız Paladirle hiç karşılaşmadan bu işi bitirecektim. Ulan Paladir, hele bir çık karşıma işime burnunu sokmanın da tuttuğum adamı pert etmenin de hesabını soracağım sana!” diyerek söylenmeye devam etti. “Haklısınız efendim ama biz iki garip taciri mazur görün, peşimizde böyle bir adamın olduğunu nerden bilecektik ki? Üstelik sizin de şahit olduğunuz gibi biz kızı vermemek için elimizden geleni yaptık.” diyerek arkadaşının kopan bileğini işaret etti kısa boylu tacir. Talik şöyle bir baktı ve “Sana ne dedim? Yalakalık sevmem! Eğer beni kandırıp bu işten bir kese altınla ayrılabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Şimdi ya defolup gidin ya da arkadaşının sağlam bileğini de ben keseceğim!” diye gürledi. Tabi bu tacirlerin atlarına binip Levindan’a doğru gerisin geri sürmeleri için yeterli oldu. Siniri yatışan Talik pusu için biraz ilerideki ağaca atını bağladı ve hemen yanındaki sık dikenli çalının içine girdi. Artık sadece avını beklemek kalmıştı.
“Neden Davoska’dan Levindan’a olduğu gibi Levindan’dan Ostard’a yol yok ki?” diye sordu Elend. “Ostard Vadisi tehlikelidir, hem ayrıca ne Ostard’dan başka bir yere ne de başka bir yerden Ostard’a pek fazla seyahat olmaz. Anca benim gibi izcilere rast gelirsin.” diye cevapladı Paladir. “Aslında…” diye devam etti Paladir “Her zaman böyle değilmiş, vadi ve Ostard’ın güneyindeki orman “o”ndan önce bereketli ve masummuş -yani büyükler öyle diyor-”. “O” diye düşündü Elend. Anlaşılan Eldon’da olduğu gibi burada da kimse “o”nun, o illetin adını ağzına almıyordu. “Peki sonra?” diye yeniden sordu Elend “Kendi topraklarına yaptığının aynını vadiye ve güneydeki Ostard Ormanı’na da yaptı: Hepsini iğrenç bir karanlık bastı.” diye cevapladı Paladir. “Peki neden Ostardlılar başka bir yere gitmedi?” dedi Elend. Paladir biraz sustu, düşündü, derin bir iç çekti. “Çünkü o topraklar bizim vatanımız. İnsan bir ömür yaşadığı yeri kenara atıp gidebilir mi?” Elend tam yeni bir soru daha sormak için ağzını açmıştı ki Paladir Elend’e atı durdurmasını işaret etti. Elend atını Paladirin yanında durdurarak adamın dikkat kesildiği yere bakmaya başladı. “Paladir, ne oluyor?” diye sordu Elend. “Burada bekle,” diyerek atından indi Paladir.
Paladir hemen ilerisinde ağaca bağlanmış bir ata ve daha kötüsü atın yanında boylu boyunca uzanan bir cesede bakmaktaydı. Gittikçe ata dolayısıyla cesede yavaş adımlarla yaklaşan Paladir dikkatli bir göz olmadan fark edilemeyecek önemli şeyler fark etti: Adam yerde olmasına rağmen at ağaca bağlanmıştı, cesette ne bir kan ne de zehirlenme izi vardı ve ayrıca yerde herhangi bir kavga izi de görünmüyordu. Paladir gitgide cesede yaklaştı ve anladı. “PALADİR!” diye haykıran Elendin sesini duyunca ve yerdeki ceset sandığı şeyin üzerine kıyafet geçirilmiş kum dolu bir çuval olduğunu görünce de tam emin oldu. “Vayyy Paladir sende mi buradaydın ben de öyle bir dolanıyordum!” dedi pis pis gülmekte olan ve Elend’in kolunu o koca elleriyle sıkıca tutan ve çırpınan kızı zapt etmeye çalışan Talik. Paladir ise hiç bozuntuya vermeden arkasını döndü ve “Vaktim yok Talik,” diye umarsızca cevap verdi. Bu duruma sinirlense de durumun lehine olduğunu ve Paladir’in her zamanki gibi onu gaza getirmeye çalıştığını bilen Talik gene aynı alaylı sesiyle “Ohoo biz namlı Fırtına Kılıcı görmeye taaa Karpeneon’dan at koşturalım o gelsin bize vaktim yok desin, kalbimi kıracaksın şimdi ama.” “Bana bak Talik bu işi de benden almaya çalışma Vali efendi sadece beni görevlendirdi artık hangi delinin lafına uydun da bunun bir ödül avcısı işi oldun bilmiyorum ama kızı bana ver ve var git yoluna,” dedi Paladir fakat Talik’in ne Elend’i vermeye ne de gitmeye niyeti yoktu. “Ostard Valisi ha, hiç güleceğim yoktu. O kim oluyormuş da bana iş buyururmuş. Ben Eldon İmparatoru Herginon tarafından gönderildim ve şunu bil Paladir bu kesinlikle bir ödül avcısı işi,” diye cevapladı öfkesini bastırmaya çalışan Talik. “Ve ayrıca benim anlaştığım köle tacirlerinden alacağım kızı sen onlardan zorla almışsın, şimdide başımıza eşkıya mı kesildin ha Fırtına Kılıç? Gerçi onu da beceremezsin şu köse sakalını uzatır gibi anca taklit edersin sen” diye alayına devam etti Talik. Elend o anda Paladir’de bir şey fark etti, sakalı normalde köselerin yaptığı gibi kısa değil de gür bir sakalı olsa güzel görünecek ama bu köse haliyle tuhaf durmuş derecede uzundu.
“Biraz daha sabır,” diye içinden geçiriyordu Paladir her ne kadar bu son köse sakal lafına sinirlenmiş olsa da. Talik’in birazdan dayanamayacağını ve kılıcını çekeceğini biliyordu. En sonunda umursamaz tavrını bozmadan “Madem tacirleri sen tuttun o zaman birinin başına gelenlerden de haberdarsındır herhalde” diye konuştu Paladir. “Tabiii,” diye cevap verdi Talik “Zavallının bileğini kesivermişsin, ayıp değil mi bu yaptığın Fırtına Kılıç?” “Biliyor musun Talik şunca zaman karşıma pek çok adam çıktı ama senin kadar uslanmayanını görmedim. En son karşılaşmamızda -ki yaklaşık üç ay önceydi- eğer bir daha işime karışırsan bir tarafını çizeceğim demedim mi ben? Görüyorum ki lafım hiç tesir etmemiş. Yorulmaz Talik geçmiş karşıma işimi elinden alabileceğini sanıyor.” dedi Paladir ve ciddileşerek “Bana bak Talik kavga istemiyorum ama seni bilemem. Kızı ver ve yoluna git! Ne olursa olsun kız benimle Ostard’a gidecek.” diye ekledi. “Bana bak ‘köse’ ” dedi öfkesi iyice artan Talik “Sen daha kızı nereye götüreceğini bilmiyorsun bir de kalkmış bana büyüklük taslıyorsun. BEN YORULMAZ TALİK VE KIZ BENİMLE ELDON’A GELECEK!” diye bağırdı Talik durmadan çırpınıp onu tekmeleyen Elend’i zapt etmeye çalışırken.
“Hayır, Eldon’a gidemem!” diye düşünüyordu Elend “Beni kesin öldürürler, hayır oraya dönemem!” “Madem öyle,” dedi Paladir “DAVRAN KILICINA!” Bu haykırış öfkesi iyice artan Talik için bir patlama noktası oldu, Elend’i bir köşeye fırlattı ve kılıcını çekerek Paladir’e doğru koşarcasına ilerledi.
İlk kılıcı Talik savurdu, Paladir ise ustaca bu saldırıyı kılıcıyla savuşturarak Elend’in daha önce hiç görmediği bir hareketle kılıcını Talik’e savurdu. Fakat Talik öfkesine rağmen boş adam değildi ve bu hamleden kaçınmayı başararak Paladir’i boşa düşürdü. Kılıcını başının üzerine kaldırdı ve Paladir’e doğru indirmeye yeltendi. Bunu fark eden Paladir son anda kılıcını kendine siper ederek bu darbeyi karşıladı. Şimdi iki kılıç da artı olacak şekilde durmuş, iki dövüşçü de hasımı tarafına kılıcını iterek birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışıyordu. Elend bu pozisyonda iki adam ve silahları arasındaki farkı daha rahat anladı: Paladir’in uzun, ince ve çevik yapısını aynı onun gibi uzun ve ince olan kılıcı tamamlıyor; Talik’in yapılı vücudunu ise kullandığı geniş ve ağır kılıcı tamamlıyordu. Bu sıklet farkından dolayı kılıç dalaşını kaybetmeye başlayan Paladir kılıcını tuttuğu sağ elinin haricinde sol kolunun bilek kısmını da -kalın deri eldiveni sayesinde kılıcın keskin yüzeyi bileğini kesmiyordu- kılıcına yaslayarak yeniden gücünü topladı ve Talik’in kılıcını sağa doğru savurdu. Bu dalaş iki hasımı da çok yormuş olacak ki bir süre ikisi de saldırmayı bırakıp soluklandılar.
Kendini toparlayıp ilk saldıran Talik oldu. İki eliyle kavradığı ağır kılıcını bu sefer Paladir’in kılıç tuttuğu sağ taraftan ziyade solundan savurdu. Bu hamleyi beklemeyen Paladir güç bela kendini geri attı. Hasmını zorlamanın getirdiği sevinçle Talik bu sefer kılıcını geriye çekerek güç topladı ve kılıcını Paladir’e saplamak için hamle yaptı. Fakat Paladir’in tuzağına düştüğünü anladı, o kılıcını saplamaya çalışırken kenara çekilen Paladir yüzünden boşa düştü ve bir anlık savunmasız kaldı. Bu boşluğu fırsat bilen Paladir lakabının neden Fırtına Kılıç olduğunu kanıtladı: Paladir daha önce Elend’in kimsede görmediği bir stille kılıcını savuruyor, sonra boşa çıkan vuruşlarında hiç ivme kaybetmeden kılıcı şöyle bir döndürüyor, sonra tekrar saldırıyordu. Talik her ne kadar bu saldırıları kılıcı ile savuşturabilse de gittikçe hızlanan Paladir en sonunda Talik’in kılıcını alttan kaldırarak Talik’in elinden uçurdu. Bir anlık boşluğa düşen Talik Paladir’in kılıcından kurtulamadı ve sağ gözüyle alnı arasında, kaşının tam ortasında muhtemelen asla geçmeyecek bir yara izine sahip oldu.
Acı içinde yere serilen hasmına karşılık Paladir tek çizik almadan kurtulmuştu. Kılıcını sırtındaki kınına geri soktu ve Elend’in yanına giderek onu yerden kaldırdı. Hâlâ olayın şokunda olan Elend yerde yatan Talik’e baktı. Adam yerde acı içinde yarasını tutarken bir yandan da Paladir’e küfürler ediyordu. Paladir hiç oralı olmadan Elend’e atına binmesini işaret etti.
İkili tam atlarına binmiş giderken Paladir geriye döndü ve Talik’e “Hep aynısın Talik,” dedi “O koca cüssene fazla güveniyorsun… Yine de şerefinle savaştın, başka bir gün görüşmemek üzere!” diye ekledi ve gitmeye yeltendi. Fakat Talik arkalarından acı acı gülerek seslendi “Eldon’a gideceksiniz… Eninde sonunda gideceksiniz! İşte o zaman Paladir, işte o zaman boyundan büyük bir işe kalkıştığını anlayacaksın!” “Belki,” diye cevapladı Paladir “Ama güven bana hazır olacağım!” Ve onu orada bırakıp Ostard’a doğru yol aldılar…
Share this content:
Yorum gönder