Şimdi yükleniyor

Anlamaya Başlamak

Anlamaya Başlamak

A, b, c… Elif, lam, mim… Yaşadığımız dünyada bir sürü alfabe kullanılıyor. Rusya’da, Çin’de, Japonya’da… İnsanlar tarih boyunca iletişim dediğimiz birbirimizi anlama ihtiyacı ile bugünümüze kadar gelmiş yazılı iletişim şeklidir alfabeler.

Çok daha erken zamanlara gidelim mesela, insanlığın başlama zamanları. Eskiden resimli harfler daha meşhurdu, hiyeroglif yazıları olsun Göktürk alfabesi olsun… Papirüs üzerine yazılan ve anlatılan hikayeler de vardı, hadi biraz daha günümüze yaklaşalım. 1800’ler, sanatçılar müzik ve resimle anlatırlardı kendilerini. Bu zamanlar insanların duygularının harflerle anlatılması yeterli olmayan zamanlardı; o kadar güçlü duygulardı ki bu aşk, hüzün, özlem… Ya da belki duyguları yaşayanları anlayan yoktu sonunda? Beethoven notalarla anlattı, Van Gogh da fırçalarıyla. Ama yine de var mıydı onları anlayan, o zamanda? Peki, günümüzde niye böyle bir anlatma ve anlama kıtlığı var? İnsanlar artık birbirine anlatamıyor ne hissettiklerini, onun yerine terapiye gidiyorlar beni anlayacak birisi olur belki diye. Sanki daha önce hiç tanımadıkları birisine kendi iç dünyalarını anlatabilirlermiş gibi. Hayır, bir insanın iç dünyasını anlamak yüksek empati ve tanınmışlık gerektirir. İnsanı geçmişiyle, günüyle, geleceğiyle tanımak lazımdır bazı şeyleri anlamak için. Zorluklar, başarılar; hüzünlü, mutlu, heyecanlı, korkunç anılar… Bunların hepsiyle bir insandır, insan işte. Asıl onlara anlatılması gerekenler de anlamaz durur. İnsanı tanıyan kişiler tanımaz olur. Bugün birisine iyi kötü içini dökmek çok daha zordur denebilir.

cabd252b-9873-41bb-8ea0-0736ac54baf2 Anlamaya Başlamak

Bize, insanlığa, ne oldu ki kelimeler, sanat ve yazılar yetersiz kaldı? Daha nasıl farklı bir anlatım biçimi buluruz da anlaşırız, anlaşılırız? Nasıl olmamız gerek ki anlayabilelim? Bütün bunların cevabı bence çok açık. Ayrılmamız, kopmamız gerek. Hep o ön yargı, küstahlık, bencillik, ben merkezcilikten, vurdum duymazlıktan, kabalıktan yani tüm o toplum görüşleri ve normlarından kopmak gerek. Toplum normları bize, bencil olmamızı, üste çıkmak için diğerlerini ittirip her konuda ön planda olmamızı, ilgisiz hayatta kalamayacağımızı söyler. Sizler de bilirsiniz ki bu insan doğasında zaten olan şeylerdir ve abartılmadığı sürece sadece bazı yönlerden gayet normal kabul edilebilir. Fakat daha 5-6 yaşlarımızda öğrendiğimiz ya da öğretilmesi gerekildiği gibi, özgürlüğümüz diğerlerinin özgürlüğünün olduğu noktaya kadardır, paylaşılması gereken şeyler vardır. Toplumun aşıladıkları yüzünden başkalarının mutlu olmasına engel olabilecekler kabul edilemez. Bizim, çoğumuzun, yaptığı tam olarak da bu. Ön planda olmaktan vazgeçememek. Bu duygunun doğamızda zaten olduğunu söylemiştim. Peki niye bu duyguyu sadece dominant dediğimiz kısım yaşayabiliyor? Niye insanları hak ettikleri yerden aşağıda ya da yukarıda tutuyoruz? Okulda birisi ders çalışır, inek lakabı takılır; bir insanın kendisini geliştirmekten daha üstün ne olabilir ki? Kim hangi düzgün aklıyla böyle birisiyle dalga geçmeye kalkabilir? Niye dalga geçmeyi, düzgün insanları yerden yere vurmayı seven bir cahil kesim vardır toplumda, neden toplum normlarını eleştirdiğimi anladınız mı? Bugün de etrafta binlerce “hak yeme” dediğimiz olay yaşanıyor, etrafımızda fark etmesek bile birçok örnek bulunuyor. Şimdi niye anlaşamadığımızı anladınız mı? Üstün hissetme duygusunun bitmezliğini fark ettiniz mi? Oysaki hepimiz yaratılış olarak eşitiz. Hepimiz eşit doğan ama farklı çevre şartları ve etkenler içinde bulunmuş ve etkilenmiş insanlarız. Güven içinde olmayan toplum uzun süre ayakta kalamaz. Toplumda kendini üstün hissedenler olduğu sürece güven duygusu oluşamaz. Bağlarımız sarsılır, çöker.

Share this content:

Merhaba! Ben Beren, Yaşar Acar Fen Lisesi'nde 10. sınıf öğrencisiyim. Umarım yazdıklarımı beğenirsiniz. Greetings to all, take care <3

Yorum gönder