Şimdi yükleniyor

Yolculuk: 8.Bölüm

Yolculuk: 8.Bölüm

Takibe Devam

Ormanın Kuzeyinden göle doğru giden okçu ağaçların arasında ilerledi. Her ne kadar yüz ellili yaşlarda olsa da bedeni hala kırklı hatta otuzlu yaşlarındaki gibiydi. Elinde daha önce yapılan hiçbir çeliğe benzemeyen kadim bir metalden dökülmüş, oku oturtmak için yayın tam ortasına konulmuş ejderha başını andıran ok yuvalı, ağır yayını sanki insanüstü bir kuvvetle omzunda taşıyordu. Gölün hemen biraz yukarısına gelince ormanın taa Güneyinde asla bir insanın göremeyeceği bir mesafeden sanki doğaüstü bir güçle ufak bir hareketlenme gördü. Bir at ve üzerinde biri… Genç bir kız! At hareket iyice sıklaşan ağaçların arasında etmiyor genç kız üzerinde tepinip duruyordu. Onu görünce “Olabilir mi?” diye düşündü. “Hayır” dedi kendi kendine “O olamaz… Yanında biri daha olmalıydı!”. Biraz düşündükten sonra beklemeye karar verdi… Beklemeye ve izlemeye…

“Yürüsene!” diye kızdı ata, Elend. Fakat hayvan iyice sıklaşan ağaçların arasında ilerlemek istemiyor, huysuzlanıyordu, asli efendisinin yanında olmayışı da cabasıydı.  “Hadi ama!” diye yeniden çıkıştı Elend. Bu at için sabrının sonu oldu ve şaha kalkarak Elend’i düşürdü. Sonrada dört nala ormandan çıktı. “Harika!” diye söylendi Elend.

Davosra’dan çıktığında aslında nereden  gitmesi gerektiğini bilmediğini fark etmiş ve sadece dümdüz -yani o dümdüz gittiğini düşünüyordu-  ilerlemişti. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise buraya, ormana gelmişti. “Ne yapacağım ben şimdi?” dedi kendi kendine. Paladir’in ona gösterdiği haritaları hatırlamaya çalıştı. Şehirden çıkarken ta kuzeyde büyük dağ sıralarını görmüştü “Yaban dağları” diye düşündü, biraz ilerleyince de ormanla karşılaşmıştı. “Evet” dedi kendi kendine “Burası Kazun yolu üzerindeki orman”. Şimdi sadece doğuya doğru ilerlemeliydi. Fakat bir sorun vardı: Doğu ne taraftaydı? Gün daha aydınlanmamış, Güneş yüzünü göstermemişti. Geceleyin de yönünü nasıl bulacağını bilmiyordu. Gün doğana kadar beklemek de Paladir’e yakalanmasına sebep olabilirdi. “Paladir…” diye düşündü “Acaba oduncunun elinden kurtulabilmiş miydi? Kurtulduysa dahi peşine düşmüş müydü?. “Amaaaan…” dedi kendi kendine “Artık peşimi bırakmıştır. Neden uğraşsın ki?”. Bunların dışında Paladir’in oduncuyu yenemediği korkunç senaryoları kafasından silmeye ve kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Birkaç tur kendi etrafında döndükten sonra ağaçların seyrekleşmeye başladığı tarafa doğru gitmekte olan ufak bir patika ile karşılaştı. Hızlı bir kararla patikanın onu eninde sonunda bir yerlere çıkaracağına kanaat getirdi ve kafasındaki tüm kötü düşünceleri uzaklaştırmaya çalışarak patika boyunca ilerledi.

Son sürat iz peşinde koşturuyordu. Altındaki hayvan o kadar yorulmuştu ki ikide bir tökezleyip düşeyazıyordu. Ormana yaklaşınca yavaşladı ve hangi yöne gideceğine karar vermeye çalıştı. İzler burada siliniyor gibiydi. Kız ormana mı girmişti yoksa doğruca doğuya mı gitmişti? Tam bunları düşünürken ormanın içinden eyerli bir at belirdi. Artık kızı nerede araması gerektiğini biliyordu. Bu işi burada bitirecekti.

Sonunda Güneş yüzünü göstermeye başlamıştı. Her ne kadar uzun ve bol yapraklı ağaçlar ışığı kesse de en azından yol -tabi buna yol denirse-  gecekinden daha aydınlıktı. Elend ağaçların seyrekleşmesine rağmen zorlanarak ilerliyordu. Patika oldukça küçüktü ve bazen kayboluyor, Elend bin bir uğraşla devamını bulmaya çalışıyordu. “Paladir olsa nereden gideceğini bilirdi.” dedi içindeki bir ses “Paladir seni onlara teslim edecekti!” dedi bir başkası. “Evet” diye düşündü Elend “Böylesi daha iyi”. O izci bozması köse onu ilk fırsatta bırakmaya hazırdı zaten “Gerçekten öyle mi?” dedi ta derinden bir ses “Gerçekten seni öylece bırakıp gider miydi?”. Elend bu ağır sorunun etkisiyle yürümeyi bırakıp durdu “Elbette giderdi!” dedi ikinci bir ses “Onun işi bu!” Elend tam ilerlemek için cesaretini toplamıştı ki Velis Hanım gözünün önüne geldi ve Paladir hakkında anlattığı hikaye… Paladir ve yaşadıkları… Ve Paladir’in o gün ona söyledikleri “Bana güvenmemeni anlayabiliyorum” demişti Paladir “Ama inan bana seni koruyacağım…”. Elendin istemsizce gözleri yaşardı “O daha sözünü vermeden tuttu” dedi yine o ses “Levindan’da, Levindan Ormanı’nda, Ostard Geçidi’nde ve Davosra’da… O seni hep korudu.” Elend daha fazla ilerleyemedi ve öylece durdu… Ve artık vicdanı olduğunu anladığı sesin sözlerini düşündü. 

Aniden arkasından gelen sesle irkildi Elend, son birkaç dakikadır kafasındaki düşüncelerle boğuşuyordu. Arkasını döndü ve onunla karşılaştı: Kılıçlı adam! Elend’in resmen kanı donmuştu ve bir süre sadece adamın yüzüne bakabildi. “Sahiden seni bulamam mı sandın?” diye küçümseyici bir tonda sordu adam. Elend cevap vermedi ve kendini toparlayarak son sürat koşmaya başladı. Arkasındaki adam sakince kılıcını çekti ve Elendin peşinden ilerledi. Elend artık ne patikayı takip ediyor ne de sağını solunu yırtan ufak dallara önem veriyordu, sadece koşuyor ve kaçmaya çalışıyordu. Koştu, koştu ve koştu; en sonunda karşısına büyükçe bir göl çıkınca da durdu. Sağına soluna baktı ama gölün etrafından dolanamayacağını anladı. Kıskıvrak yakalanmıştı işte! 

Adam yavaşça Elend’e doğru yaklaştı. Elend geriledi fakat ayağı gölün suyuna değince artık yolun sonuna geldiğini anladı. Adam Elend’e iyice yaklaştı ve kılıcını kaldırdı ve tam o anda büyükçe bir taş kafasına indi. Normalde bu büyüklükteki bir kaya yüzünden ölmesi gerekirdi fakat onun sadece dengesi bozulmuş ve tökezleyerek yere düşmüştü. Kafasını salladı ve taşın geldiği yöne -ormana doğru- döndü ve onu gördü “İmkansız!” dedi adam çünkü ağaçların arasından elinde kılıcıyla Paladir üzerine doğru koşuyordu!

Paladir kılıcını daha yerden kalkmaya zaman bulamayan hasmının üzerine indirdi fakat adam hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalktı. Ama Paladir artık bu ne idüğü belirsiz adamların bu inanılmaz dirayetini anlamıştı ve hiç şaşırmadan kılıcını döndürüp yeniden savurdu. Kılıç adamın böğürünü kesti fakat adam hiçbir şey olmamış gibi kendi kılıcıyla Paladir’in kılıcını savurdu. Ama Paladir Oduncu’dan dersini almıştı ve hiç bozuntuya vermeden bu sefer adamın baldırına hamle yaptı. Adam bu saldırıyı rahatlıkla karşıladı ve Paladir’in arkasına geçmek için atıldı. Paladir bu atılmayı hızla karşıladı ve Adamın arkasından savurduğu kılıcı karşıladı. Adam kılıcını kaldırdı ve Paladir’in tam üstüne indirmeye yeltendi. Fakat Paladir son anda kılıcıyla siper alarak kendini kurtardı ardından güçlü bir tekme ile adamı geriye itti. 

Şimdi Paladir ve Elend’in arkasında göl, adamın arkasında ise orman vardı, Paladir avantajlı konumunu kaybetmiş olmasına rağmen hala eli kılıcının kabzasında, dimdik duruyordu. Adam güldü ve “Sahiden beni yenebileceğini mi sandın? Lakas’ı nasıl yendin bilmiyorum ama inan bana ben ona benzemem!” dedi. “Sahiden” dedi Paladir “O beni senden daha çok zorlamıştı!”. “Siz insanlar haksız yere çok gururlanıyorsunuz, şu incecik derinizin altındaki bir parça ete güveniyorsunuz, o kadar acizsiniz ki kendinizi korumak için türlü icatlar çıkarıyorsunuz… Ama nafile! Kaybeden hep siz oluyorsunuz, ve öyle olmaya devam edecek!” dedi adam ve kılıcını kaldırarak Paladir’e doğru koşmaya başladı. İşte tam o anda gölün taa öteki ucundan ıslığa benzer bir ses duyuldu. Hemen sonra ise Paladir ve Elend’in kafalarının üzerinden ateş topuna benzer bir ok süratle geçti ve onlara doğru koşmakta olan adamın tam göğsünün ortasına saplandı. Bu kuvvetli okun etkisiyle adam yere yuvarlandı fakat diğer silah darbeleri gibi bu da ona pek zarar etmemişe benziyordu.

Adam düştüğü yerden kalkmaya çalıştı ve başaramayarak dizleri üzerine düştü. Bu sefer de göğsüne saplanan oku çıkarmak isteyip oku tuttu fakat gözleri bir anda acıyla sonuna kadar açıldı. “Yogra!” diye fısıldadı ve yere yığıldı, bir daha kalkmamak üzere…

Paladir yerde yatan adama bakıyor ve neler olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Biraz sonra adamın öldüğüne kesin emin olmak için yanına gitmeye yeltendiği sırada adam şiddetli bir şekilde titremeye başladı, bir süre titredikten sonra durdu ve derisinin rengi solarak grileşti ardından tozlaşarak yok oldu. Geriye sadece göğsüne saplanan ok kalmıştı. Paladir bir süre öylece baktı ve en sonunda Elend’e döndü. Elend’in yüzüne önce şaşkınlıkla sonra da ciddiyetle baktı ve “DELİ MİSİN SEN?!” diye bağırdı…

Gölün Kuzey kıyısındaki ihtiyar okçu Yogra yayını indirdi ve vurduğu adama son bir kez bakarak arkasını döndü. Artık emindi, bunlar onlardı! Ama şimdi onlara gözükemezdi, onunda bir vakti vardı. “Ama şimdi değil” diye düşündü Yogra “Lakin yakında çok yakında!”…

Share this content:

Yorum gönder